Ergün ‘Neden yerli oto?’ya cevap verdi
07 Ocak 2012MÜSİAD Otomotiv Sektör Kurulu Türkiye İstişare Toplantısı’nda konuşan Nihat Ergün, yerli otomobilin milliyetçi hislerin tatmini için değil rasyonel nedenler için istediğini söyledi
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, ”Biz yerli araç, yeni marka ve modeller konusunda duygusal nedenlerle, ‘milliyetçi hislerimizi tatmin edelim’ diye değil, rasyonel nedenlerle hareket ediyoruz” dedi.
Ergün, Leyla Atakan Kültür Merkezi’nde Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Otomotiv Sektör Kurulu Türkiye İstişare Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’deki otomotiv sektörünün tarihinin yarım asırdan fazla bir zamana uzandığını söyledi.
Bu süreçte çok önemli gelişmelere tanık olduklarını anlatan Ergün, ortaya çıkan fırsatları değerlendiklerini, özellikle montaj alanında çok başarılı bir ülke haline geldiklerini söyledi.
”Henüz Türkiye’de üretilmiş ve üretim hatası nedeniyle geri çağrılmış bir araç bulunmuyor olması bizim bu alanda ne kadar başarılı olduğumuzu gösteriyor” diyen Ergün, ”Türkiye’de bir çok markanın üretimi yapılıyor. Yan sanayimiz bunlara hizmet sağlıyor.
Ancak Türkiye’de üretilip de imalat hatası nedeniyle geri çağrılan bir otomobil yok. Otomobilin merkezi olan ülkelerde bile bu hatalar oluyor. Öncelikle Türkiye bu konuda nasıl iyi bir yer olduğunu görmesi lazım” diye konuştu.
Türkiye’nin otomotivde üretim üssü olmak için güçlü ve çeşitli yan sanayi kapasitesine sahip olduğunu aktaran Ergün, ”Yan sanayimizi dünyanın önemli markalarına çok ciddi parçalar ürettiklerini görüyoruz. Yan sanayinde ciddi bir tedarikçi ülkeyiz. Her markaya parça yapabiliyoruz.
Bu da bizim başka bir avantajımız. Teknolojiyi iyi kullanıyoruz. Üretim sistemlerini iyi kullanıyoruz” şeklinde konuştu.
Otomotiv sektöründeki 50 yılda iyi değerlendirilemeyen fırsatların da bulunduğunu anlatan Ergün, ”Üretim ve montaj alanında gösterdiğimiz başarıyı, araştırma geliştirme ve tasarım alanlarına yansıtmada kendimize özgü markalar oluşturma konusunda sağlayamadık, ama sağlayabilirdik” dedi.
Yerli otomobil üretimi için bir çok girişimin de bulunulduğuna dikkati çeken Ergün, şöyle konuştu:
”Örneğin Anadol-Ford işbirliği var. Anadol’un parçalarının tamamını kendisi üretiyordu. Ford ile motor anlaşması yapılmıştı. Onun tasarımını geliştirerek, motorun üretimine de geçirilerek devam ettirebilirdik. Bıraktık nedense… Yok ‘bunu eşekler yiyor’ dedik.
Ama Hyundai bırakmadı. Anadol ile Ford’un yaptığı anlaşmanın benzerini Hyundai de yapmıştı. Onlar devam ettirdiler. Onlar da parçalarını Kore’de yapıp, motorunu Ford’tan alıyordu. Şimdi Hyundai Motors dünyada en önemli markalardan bir tanesi.
Demek ki başladığın işi bitireceksin. Sonra Tofaş-Fiat, Renault-Toros serilerine başladık ancak onda da başarılı olamadık. Öteki markalar geldi, varlıklarını tam olarak pekiştirdiler. Halbuki hem onlar, hem öteki markalar birlikte yürüyebilirdi. Birini diğerini öldürmesine gerek yoktu.
Sonra bugün Toros, çok daha yaygın olabilirdi. Anadol, markalaşmaya en müsait isimlerdendi. Her isim markalaşmaya bu kadar müsait olmaz. Ama ne zor isimler markalaşıyor.
Hyundai’yi, Citroen’i söylemek kolay mı? Telaffuzu zor olan arabalar var ama markalaşıyorlar. Bizim bunda ısrar etmemiz lazım. Yani Anadolu, kuş serisini, Toros serisini devam ettirebilirdik. Israrcı olmadık. Başladığımız bir işi yarım bıraktık.”
Otomotiv Strateji Belgesi
Geçen yıl uygulamaya konulan Otomotiv Strateji Belgesi’nin sektörün geleceğinin nasıl şekilleneceği konusun da önemli tespitler içerdiğini kaydeden Ergün, bu belgede yer alan eylemlerin harekete geçmesi için özel sektörle yoğun bir çaba harcadıklarını belirti.
Bu stratejinin doğuracağı sonuçları 3 ana başlıkta incelenmesi gerektiği belirten Ergün, ”Öncelikle Türkiye otomotiv de Ar-Ge ve üretim üssüne dönüşecektir. Yerli üretim için gerekli altyapı oluşturulacaktır ve yeni nesil teknolojilerde atılım yaşanacaktır.
Otomotiv sektörünün ilerleyişi bu üç eksen de devam edecek. Dünya ekonomisinde yaşanan değişim ve otomotiv sektörünün doğuya doğru kayması sürecini dikkate aldığımız zaman bu hedefleri gerçekleştirmemek için hiç bir neden yok.
Her şey bizim lehimize gerçekleşiyor. Her şey bu hedefleri gerçekleştirmeye uygun gelişiyor. Yeter ki biz dünyaya doğru anlayalım, gelişmeleri doğru okuyalım. Ancak yeri geldiğinde de cesaretle risk almasını bilelim” şeklinde konuştu.
Bu seneki dış ticaret rakamlarına bakıldığında otomotiv sektöründe ihracatın artmasına rağmen, net ithalatçı durumuna düştüklerini dile getiren Ergün, şöyle konuştu:
”Geçtiğimiz yıllarda fazla verdiğimiz bu sektör de bugün için yaklaşık 2 milyon dolar net ithalatçıyız. Onun için durumu iyi değerlendirmemiz lazım. Türkiye son yıllarda çok ciddi ekonomik büyüme yaşadı, milli gelirini önemli miktarda arttırdı.
Milletimizin harcamalarında önemli değişilikler yaşandı. Bu otomotiv sektörüne yansımıyor mu? Her şeye yansıdığı gibi otomotiv sektörüne de yansıyor. Sadece 91 bin araç 2001 krizinde satılmış. 2011 yılında 504 bin araç 11 ayda satıldı. 12. ayda 100 bin otomobilin satıldığını düşünüyoruz.
Bunlar sadece otomobil. Hafif ticari araçlarla birlikte 800 bin araç satıldı. Türkiye’de satılan 600 binden fazla otomobilin yüzde 70’i ithal. İç pazardaki rakamın 1 milyonu aşacağını düşündüğümüz zaman bu konuda önemli adımlar attığımızı düşünmek önemlidir.
Biz yerli araç, yeni marka ve modeller konusunda duygusal nedenlerle, ‘milliyetçi hislerimizi tatmin edelim’ diye değil, rasyonel nedenlerle hareket ediyoruz. Bunu yapmaya mecburuz.
Bu büyük yan sanayinin ortasına, bu büyüyen pazarın ortasına, yerli marka ve modeller koymazsak geleceğimiz parlak olmaz. Yerli marka koyalım ki yan sanayi güçlensin, kendinden emin olsun.”
Türkiye’deki insanın beklentileri değişiyor
İthal satışların fazla olmasının ”Türkiye’de üretilen araçların insanımızın beklentilerine cevap vermediği” şeklinde algılanması gerektiğini aktaran Ergün, şöyle devam etti:
”Aldığımız araçların yüzde 70’i ithal. Peki kaç paralık arabalar alıyoruz. 600 bin aracın yüzde 70’i ithal ise bunlar 5 bin liralık arabalar mı? 50 bin liradan aşağı değil.
Bize ‘çok ucuz araba üretmek lazım ancak böyle bu iş gelişir’ diyenlere peki bu pazar ne? diye sormak lazım değil mi? Yani Türkiye’nin kendi iç pazarındaki durum ne? diye sormak lazım değil mi.
Siz 10 bin liralık araç ürettiğinizde iç pazarın bu 10 bin liralık aracı alacağını zannediyorsunuz. O araba eskiden ürettiğimiz araba gibi olur. Opsiyonel olur. Türkiye’de vatandaş öyle bir arabayı ister mi? Türkiye değişti. İnsanlar tam teşekküllü araba istiyor.
Gelir düzeyi arttı, finansman kaynakları oluştu. İnsanlar arabanın dikiz aynası ve sağ aynası opsiyonel olsun istemiyor. Kliması olmayan camları çevirerek açılan araba istemiyor. Doğru dürüst araba istiyor. Biz de öyle bir şey olsun istiyoruz. İptidai sayılacak bir şeyi kimsenin istediği yok.
Hem Türkiye’ye hem dünyaya bunu satacağız. Baktığım zaman hem seyrederken, hem binerken gurur duyacağımız bir araç olsun. Bunu yapacak kabiliyetimiz var. Zaten alasını yapıyoruz.”
Türkiye’ye yabancı yatırımı
Türkiye’de en çok satış yapan otomobil firmalarına ”Burada üretmiyorsunuz, gelin burada üretin” dediklerini belirten Ergün, şunları kaydetti:
”(Ford’a, Opel’e ve Volkswagen’e gelin burada üretin) diyoruz. Bunlar en çok satan markalar. Ama Türkiye’de otomobil üretmiyorlar. Ford’un hafif ticari ve ağır ticari üretimi var.
Ama Opel ve Volkswagen’in Türkiye’de hiç üretimi yok. Onların mutlaka bu sene, 2012’de Türkiye’ye yatırım yapma kararını almalarını bekliyoruz. İnşallah alacaklardır.
Tüm otomotiv toplantılarının konusu olan yerli otomobili farklı bir perspektifte ele almamız gerekir. Milli hisselerimizi tatmin perspektifinden değil, rasyonel bir perspektifte ele almalıyız.
Dünya’da her yıl büyüyen iç pazara sahipken, Türkiye gibi bir iç pazar varken, ihracat potansiyeli bu derece yüksekken ve sektörde yarım asırdır fazla tecrübeye sahipken bu ülkenin bir marka oluşturmaması, izaha muhtaç bir durumdur. İzahı zordur. Bunun rasyonel bir nedeni yoktur.
Onun için kırk dereden su getirip, neden olmayacağını, neden çok zor olduğunu anlatanlara bunları anlatmaktan vazgeçiriyoruz. Bu işin nasıl yapılacağını gösterme zamanı gelmiştir. Bunu yapmak Türk otomotiv sektörü için milli ve manevi bir görevdir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, ”Bu ülkede bir avuç idealist mühendis 1961 yılında bir araya gelip bir araç ürettiyse devrim arabalarını bugün üretememenin bir izahı yoktur” dedi.
Bakan Ergün, Leyla Atakan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen ”MÜSİAD Otomotiv Sektör Kurulu Türkiye İstişare Toplantısı”nda yaptığı konuşmada, Türkiye’de üretilmesi gereken binek otomobillerin arasında muhakkak surette Türkiye’nin kendi otomobillerinin olması gerektiğini söyledi.
Türkiye’nin kendine ait markalarının vaktiyle bir şekilde başlayıp da vazgeçilen projelerden oluştuğunu belirten Ergün, başka ülkelerde her marka aracın olduğunu ancak kendi markalarının da bulunduğunu belirterek, ”Bizim ülkemizde de her marka olacak ama biz de ‘şu da bu da kendi markamız’ diyebilmek durumundayız.
Yapamayacak olsak tamam yapamayız. Boşu boşuna bu işleri konuşmayalım. Ama bunlar yapacağımız şeyler. Şunu memnuniyetle ifade etmeliyim ki, artık bugün çok sayıda firmamız, bu konuyla ilgili çok değişik çözümler ve arayışlar içinde” diye konuştu.
Firmaların bu konuda çok ciddi çalışma içinde olduğunu bildiklerini ifade eden Ergün, ”Biz reel sektörümüzün sadece bir tane değil birkaç firma çıkaracağına yani bir firma bu işe odaklanacak değil, birkaç firmanın bu işe odaklanacağına ve birkaç marka çıkacağına şahsen inanıyoruz” dedi.
”Bu ülkede bir avuç idealist mühendis 1961 yılında bir araya gelip bir araç ürettiyse devrim arabalarını, bugün üretememenin bir izahı yoktur” diyen Ergün, şöyle devam etti:
”İdealist kelimesinin altını çiziyorum, idealist mühendis, idealist sanayici, profiline ihtiyaç var. Türkiye gibi ülkelerde herkesin idealist olması gerekir. Sanayicide bu idealizmin zayıfladığını görüyoruz.
Siyasetçinin, bürokratın işadamının, gazetecinin ülkenin hedefleriyle ülkenin idealleriyle örtüşen davranışlar içinde olması lazım. Onun da hedeflerinin ona göre olması gerekir. Ben sadece otomotiv sektörü için de söylemiyorum.
Başka bir sektörden kalkıp birisi de bu sektöre girebilir. Şu an otomotiv sektöründe hiç bir faaliyeti olmayan bir gurup da gelip bunu yapabilir.”
Yerli otomobil
Bir takım risklerin olduğunu, risk olmayan yerde kazancın da olmayacağına işaret eden Ergün, şöyle konuştu:
”1961 yılına şöyle bir yolculuk yapacaksak göreceğimiz manzara şu olur: O gün darbe yapılmış, memleketin başbakanı idam edilmiş, idam edilmek üzere yargılanıyor. İçe kapalı bir toplum var. Böyle bir toplumda sanayi diye bir şeyden bahsetmek neredeyse son derece zor.
Ama bugünün manzarasına baktığımızda manzara şu. Her geçen gün güçlenen demokrasi dünyanın en sağlam ekonomilerinden biri, birçok açıdan rekabetçi bir özel sektör… Sadece bu mukayese bile başka bir söze sanırım hacet bırakmaz. Türkiye bu işleri bugün biraz daha başarılı bir şekilde yapabilir.
Yerli otomobil konusunda erken davranan sadece bir adım değil birkaç adım öne fırlayacaktır. Yapmayan yapmadığına pişman olacak. Yapma imkanı ve gücü varsa yapmıyorsa yapmadığına pişman olacak. (Niye ben yapmadım) diye.
Çünkü Türkiye bu potansiyeli açığa çıkaracaktır. Bakın ikinci el araçlarda 4 milyondan fazla devir olmuş 2011 yılında. Bu başka bir dinamizmi bize göstermiyor mu ?… Bu 4 milyondan fazla devrin çok önemli bir bölümü aslında piyasadan çekilmesi gereken araçların devri şeklinde doğuyor.
Ve piyasadan çekilmesi gereken araçların da piyasadan çekilmesi için gereken altyapıları kurulduğunda bu sektörün ana sanayinin günün marka ve modellerin piyasada nasıl bir atılım yapacağına dair önemli bir işaret değil midir.
Bugün 600 bin 1 milyon diye konuştuğumuz rakamın bugün 1,5 milyon 2 milyon gibi bir rakama ulaşması onun işareti değil mi bunlar. Niye bunu görmüyoruz, ‘kime satacağız’ diyorsun. Kime satacağız sorusu son derece yanlış bir soru.
Önce kendi ülkemizin vatandaşlarına ve bütün dünyaya. Ama kendi ülkemizin, kendi ayağı yere basacak markalaşacak kendi imkanlarına sahip bir üretim olacak. Bunun için ilerde ‘ah vah’ etmeden Türkiye’deki bu gelişmeleri bu sektördeki bu işe kafa yoranların iyi değerlendirmesi lazım.”
Ar-Ge ve tasarım
Otomotiv sektöründe en çok önem verilmesi gereken şeyin Ar-Ge ve tasarım alanı olduğunu vurgulayan Bakan Ergün, özellikle yeni nesil teknolojiler ve çevre dostu ürünler konusunda büyük fırsatlara sahip olduklarını dile getirdi.
Türkiye’nin içten yanmalı motor teknolojisine geç başlamış olabildiğini anlatan Ergün, şöyle konuştu:
”Yarışı gerilerden takip etmiş olabiliriz. Ön sıraları zorlayacak bazı hamleleri yapmakta biz de zorlanabiliriz. Şimdi yeni teknolojiler konusunda hemen hemen bütün dünya yarışa aynı noktadan başlıyor. Bu yeni yarışa iyi başlamamız ve ön sıralarda başlamamız mümkündür ve gereklidir de.
Otomotiv stratejisinde de yeni nesil araçların hem üretimini hem tüketimini teşvikiyle ilgili önemli eylemler bulunuyor.
Her türlü Ar-Ge ve tasarım çalışması için büyük önem taşıyan test merkeziyle ilgili çalışmalarımız devam ediyor. İnşallah Türkiye’nin çok güzel bir otomotiv test merkezi de kurulmuş olacak. Elekrikli araç dönüşümüyle ilgili teknik ve hukuki mevzuatı hazırladık.
Bugün mevcut bir aracı elektrikli araca döndürmek de mümkündür. Bununla ilgili arkadaşlarımız hazırlıkları tamamladılar. Çalışan başlayan firmalar da var. Ben Türkiye’nin ilk yerli otomobilinin bu yeni nesil teknolojilerde gerçekleşme imkanını şahsen görüyorum.”
Bakan Ergün, yeni teşvik programını kısa zaman içerisinde kamuoyuyla paylaşacaklarını söyleyen Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Hazırlıklar tamamlanmak üzere. Yeni teşvik paketi özellikle cari açık sorununa yönelik bir paket olarak hazırlanacak. Şimdi detaylarını paylaşamıyoruz ama şunu söyleyebilirim ki teşvik paketi otomotiv sektörümüz için de yeni açılımlar getirecektir.
Özellikle ana ve yan sanayi ilişkilerini dikkate alan böylece üretimde yerli girdi kullanımını artıracak bir anlayışı benimsiyoruz. Açık söylemek gerekirse yüzde 80’i ithal ürünlerden oluşan bir yerli markadan bahsetmiyoruz.
Türkiye’de üretilen ama yerli oranı yüksek olan herhangi bir otomobil daha fazla katma değer anlamına gelmektedir. Biz Türkiye’de üretilen bütün otomobilleri aslında yerli otomobil olarak sayıyoruz. Yerli malı olarak sayıyoruz. Kimseye yabancı gözüyle bakmıyoruz.
Ama ‘niye markalaştırma niye Ar-Ge ve tasarım kabiliyetimizi ortaya koyamıyoruz’ diye hayıflandığımız için bunu söylüyoruz. Biz bu sektör, Ar-Ge ve tasarım faaliyetini markalaştırma kabiliyetini nasıl ortaya koyamaz, bu kadar güzel üretim kabiliyeti, montaj kabiliyeti, üretim kabiliyeti varsa öteki kabiliyetin de olması lazım.
Yoksa Türkiye’de üretilen araçları otomobilleri dışlayan bir yaklaşım içinde değiliz. Onları da Türkiye’nin bir değeri olarak her zaman sahiplendik. Niye diğer markalara da ‘gelin siz de burada yatırım yapın, Ford’a, Opel’e, Wolksvagen’e niye söylüyoruz. En çok içeride siz mal satıyorsunuz. Burada üretin bunu diyoruz.
Bakanlık olarak bu ülkenin yerli otomobil markası oluşturulmasına biz de bu açıdan çok büyük önem veriyoruz. Ve bunun yanında Türkiye’de üretilen yerli taşıtlarda da yerli girdi oranını yükseltmeye de çalışıyoruz.”
İhracat ve ithalat dengesi
Türkiye’de üretilen bir otomobilin parçalarının yerli tedarik zinciriyle karşılanmasının önemine değinen Bakan Ergün, sözlerini şöyle tamamladı:
”Teşvik paket son halini aldığında yerli otomobil markası oluşturmak için firmalarımızla daha yakından bir diyalog içinde olacağımızı da hatırlatmak isteriz. Zaten firmalar da bunu bekliyorlar. Yani yerli otomobilin hem üretim safhasını ve diğer safhaları nasıl destekleneceği ne tür bir destek modeliyle yola çıkılacağı onların da hakkı, onların da bir beklentisi.
Bugün Türkiye birçok açıdan dünyanın en başarılı ekonomilerinden birine sahip olduğunu gösterdi. 2010 yılında yüzde 9 oranında büyüyen ekonomimiz 2011 yılında da yüzde 8 oranına yaklaşık bir büyüme gösterdi.
Bu yıl içinde de orta vadede belirlediğimiz hedeflere rahatlıkla ulaşacağımızı düşünüyorum. 2012 hedeflerini de Türkiye yakalayacaktır. Belki de aşacaktır.
Türkiye ekonomisindeki büyüme unsurları reel sektör ve üretim kaynaklı büyümedir. Bunu istihdam rakamlarından, yatırımlardaki artışlardan ve ihracattan da anlayabiliyoruz. TİM rakamlarına göre 2011 yılında 2008’deki seviyemizi aştık ve 135 milyar dolarlık ihracat rakamını yakaladık.
2023 yılında ise hepinizin bildiği gibi bu rakamın 500 milyar dolar olmasını ve dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri olmayı hedefliyoruz. Ancak her zaman söylediğim bir iki husus var ki 500 milyar dolar ihracat yaparken 1 trilyon dolar da ithalat yapmak istemiyoruz.
Burada bir denge kurmak mümkünse ihracat rakamının ithalat rakamından fazla olmasını sağlamak gibi bir amacımız olmalı. Bu nedenle otomotiv gibi kritik sektörlerde daha fazla yatırım çekmenin Ar-Ge ve tasarım çalışmalarında bir üs haline gelmenin yollarını birlikte bulmak ve bu yolda birlikte ilerlemek durumundayız.”